Yaşamını kaybedenler, evlerini yitirenler ,dağılan aileler……
Yıkılan köprüler, çöken yollar, yok olan alt yapı.
Kısa sürede yükselen sular ve çaresiz kalan bizler.
Bir ağacın tepesinde çocuğu ile hayata tutunan ve kurtulmayı bekleyen baba. Huzur evinde eşini kaybeden bir eş, günlerce annesini arayan iki kardeş. Selin bastırmasıyla birlikte cep telefonlarının ışığında boşaltılmaya çalışılan bir hastane.
Hüzünlü yüzler, suların alıp götürdüğü anılar, boğulan hayvanlar.
Bahçelerde çitlerin üstünde onlarca araç, evlerin içinde ağaç kökleri.
Ve her yerde dayanışma.
Yaşanan tüm acılara karşın, felaket yerine hiç düşünmeden koşan yüzlerce insan. Çizmeler giyilmiş, kürekler alınmış, hiç tanımadıkları insanlar ile birlikte acıyı paylaşmaya gelenler.
Yardım kuruluşlarının, sivil kuruluşlarının, sendikaların, belediyelerin, değişik göçmen derneklerinin ve tek tek bireylerin gösterdiği olağanüstü dayanışma ile bir nebze nefes alabilen sel felaketi kurbanları.
“Ağlamayacığım diyor” yaşlı bir kadın. “Ağlarsam susamam daha“
El arabası ile düşmüs yollara.
Sel felaketinin acılarını paylaşmaya çalışırken, Türkiye’de yaşanan orman yangınları. Traktörleri ile yangın söndürmeye çalışan köylüler. Keçilerini kurtarmaya çalışan bir çiftçi, canı pahasına su getiren gençler, su hortumunu sırtlayan bir kadın ve yaşamını kaybeden insanlar.
Çaresizliği yaşayan görevliler.
Bilim insanlarının ekolojik dengeler ve iklim değişikliğine ilişkin yıllardır söylediklerinin dikkate alınmamasının sonuçlarını yaşıyoruz hep birlikte.
“Ne yapabilirim?“ sorusu en can alıcı noktadır bence.
Ülkeleri yönetenlerin almak zorunda oldukları önlemleri ötelemelerinin sonuçlarını yaşıyoruz hep birlikte.
Dünyamıza, doğaya sahip çıkmak ve bunu hakkını vererek yapabilmektir belirleyici olan.