Merkezi Giessen’de bulunan Türk Alman Sağlık Vakfı’nın Giessen Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniği ile birlikte yaptığı sempozyumda erken doğan bebeklerin yaşama şansının eskiye göre ciddi oranda artırıldığına dikkat çekildi.
Giessen Üniversite Kliniği “Alte Chirurgie“ bölümündeki bir amfide düzenlenen ve 7 saate yakın süren sempozyumu çok sayıda profesör, doktor ve doktor adayı tıp öğrencisi izledi.
Bebeklerin yüzde 10’u erken doğuyor
Sempozyumun açış konuşmasını yapan Türk Alman Sağlık Vakfı ve Giessen Üniversitesi Kültürler Arası Bilim Bölümü Başkanı Dr. Yaşar Bilgin, dünyada doğan bebeklerin yüzde 10’unun, annede enfeksiyon, kalp, böbrek ve hipertansiyon gibi hastalıklar, anne ve bebek arasındaki kan dolaşımı sorunları gibi nedenlerle erken dünyaya geldiğini vurgulayıp bu bebeklerin tıptaki gelişmelerle yaşama şansının ciddi oranda arttığını söyledi. Giessen Justus Liebig Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Joybrato Mukherjee’de erken doğan ve tıbbi açıdan yaşama şansı az görünen bebekleri yaşatmak için klinikte araştırma ve çalışmaların titizlikle sürdüğünü söyledi.
Kültürlerarası boyutunun da ele alındığı sempozyumda hazır bulunan Hessen Eyaleti Sosyal İşler ve Entegrasyon Bakanı Stefan Grüttner, selamlama konuşmasında gelişmekte olan tıbbi bakım şartları sayesinde çok küçük doğan bebeklerin bile yaşatılabilmesinin sevindirici olduğunu dile getirdi. Sempozyuma katılan uzmanlar, “Zamanından önce ve organları eksik doğan ve yaşama şansı ancak belirli bir süre için öngörülen bebeklere uygulanan tedavilerde ailelerin de onayı ve işbirliği gerekiyor” açıklamasını yaparak “Almanya’da yasalar hamileliğin 24. haftasından sonra doğan bebeklerin yaşatılması ve tedavisi için tıbben gerekli görülen bütün uygulamaların yapılması zorunluluğu getiriyor. Bu bebeklerde uzman doktorun hangi tedavi yöntemine karar vereceği yetkisinin bulunmasına rağmen, ailenin de onayının ve izninin alınmasının faydalı olacaktır. İzin yetkisinin kötüye kullanıldığı durumlarda da anne ve babanın dava açma hakkı var” denildi.
Justus Liebig Üniversitesi İslam Teolojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Yaşar Sarıkaya da İslam dininin insanların saadeti ve mutluluğu için var olduğunu vurguladığı konuşmasında,” Bebeğin doğduktan sonra sağlıklı oluşu ve mutluğu ne kadar önemliyse anne karnındaki mutluluğu da o kadar önemlidir. Onu her durumda mutsuz ve rahatsız edici şeylerden kaçınmak gerekir. Eğer Tıp bilimi bebeğin alınmasını öngörüyorsa kaçınılmaz bir durumdur, bu durumlarda dini hükümler devre dışı kalır, günah olmaz” dedi. İnsanların bu gibi durumlarda karar verirken günah korkusu içinde olduklarını dile getiren Prof. Dr. Sarıkaya sözlerine şunu ekledi:” Günah bilerek suç işlemektir. Bu durumda ise çocuğun mutsuz olmaması için alınması şart olmuştur. Böyle durumlarda kişilere manevi destek çok önemlidir.”.
Başarılar arttı
Sempozyuma katılan Pr. Doz.Dr. Med. Harald Ehrhardt , Prof.Dr.Dr. R. Dettmeyer, Dr. S.Straszewski konuşmalarında son yıllarda modern tıp tarafından ve Neonatoloji alanında yaşanan gelişmelerle birlikte çok erken doğan çocukların (350-400 Gramm dan itibaren) veya önemli vücut fonksiyonları olmayan veya da organları çok sınırlı çalışan prematüre bebeklerin çok çeşitli ve yoğun tıbbi metodlarla yaşatılmasının başarıldığını ve böylelikle fiziksel olarak sürekli gelişmelerinin sağlandığını belirtip bu konudaki istatistiklerin çok başarılı olduğuna işaret ettiler. Ayrıca yaşamın başlangıcı ve sonu anlamında dinlerin bu konuya yaklaşımı da teologlar tarafından anlatıldı. Öğleden sonraki bölümde yapılan podyum konuşmalarında bu alanda konuşmacılara çok sayıda soru yöneltildi.
İsa DEVEÇEKEN/ GİESSEN