Site icon DieHaber.Com

YİRMİ BEŞ YIL (3) ATEŞLE DANS EDENLER

Hüseyin Ocar

Yazmak, aynı zamanda  yaşananlara eleştirel bir gözle bakmayı da beraberinde getiriyor.

Arkadaşlarımın, özellikle çocuklarımın yazıları okuyarak benimle yazılanlar üstüne konuşmaları çok sevindirici benim için.

İnsanın dünyaya bakış açısı, yaptığı işle de uyumlu olunca ortaya çıkan resim oldukça renkli, canlı  ve doyurucu oluyor.

Hayatımın önemli bir kesitini oluşturan mesleğimin renkliliğinde, Bendorf’un önemli bir yeri var.

Haftada bir kez Bendorf’da danışmam vardı. Danışma yaptığım yer; AWO Bendorf’un lokali.

Büyükçe bir lokal, ama bürosu yok.

Mutfağı büro olarak kullanıyorum. Ufak bir masa, dört sandalye, telefon, bir de ufak bir fotokopi makinesi. Bendorf’da aynı zamanda AWO’nun ikinci başkanı olan Belediye Başkanı Dieter TRENNHEUSER ile tanışıyorum. Çok sıcak biri, beni çok iyi karşılıyor.

Bendorf’a hemen ısınıyorum.

Ufak bir işçi kenti. Türkler’in sayısı oldukça fazla.

Büyük bir bölümü Türkiye’den gelerek, metal fabrikası olan Concardiahütte ve ateşe dayanaklı taşlar üreten Diderwerk firmasında çalışmaya başlamışlar.

İlk işim bu fabrikaları ziyaret etmek oluyor. Sendika temsilcisi ile Concardiahütte firmasındayım.

İçeriye girdiğimizde bir toz bulutu ile karşılaşıyoruz.

Fakir Baykurt’un “ Yüksek Fırınlar” romanında anlattığı fırınlar. Çevreye daĝılan ateş parçaları ve yüksek derecedeki ısıya aldırmadan ateşle dans eden işçiler.

Teker teker konuşarak kendimi tanıtıyorum.

Hepsinin yüzünde siyah bir toz tabakası, gözler parlıyor.

Burada bu insanlarla birlikte kendimi çok iyi hissediyorum.

Aynı ziyareti Diderwerk’de de yapıyorum.

Danışmaya gelenler genellikle buralarda çalışan işçiler ve aileleri.

Daha sonra yapılacak olan bütün sosyal etkinliklerde, en önde olanlar da burada çalışan işçiler olacak.

Göçmenlerin sorunları oldukça yoğun.

Her yere yetişmek maalesef mümkün olmuyor.

Sorunları eyalet düzeyinde gündeme taşımak için, Rheinland-Pfalz eyaleti ilk yabancılar sorumlusu Bayan Gerigk ile Belediye binasında bir toplantı yapıyoruz.

Bendorf’da yüksek düzeyde yapılan ilk toplantı.

Sonuçlarını da süreç içinde alıyoruz.

Mülhofen’da üç bloktan oluşan ellinin üzerinde daire ve buralarda oturan aileler.

Blokların önü arabalarla dolu geniş bir  alan. Çocukların oynayabilecekleri park yeri yok.

Belediye Başkanı ile bölgeyi gezerek neler yapılabileceğini konuşuyoruz.

Gerekli maddi kaynak bulunuyor ve çocuk parkı yapılıyor.

Açılış çok güzel geçiyor, herkes halinden memnun.

Bir hafta sonra Belediye Başkanı Dieter TRENNHEUSER ile birlikte parkı geziyoruz, halinden en çok memnun olanlar çocuklar ve salıncaklarda sallanan anneler.

Fuat BULTAN ile “Emeklilik ve Yabancılar Yasası” ile ilgili bilgilendirme toplantıları yapıyoruz.

İlgi çok fazla.

Belediye binasında yapılan toplantılara katılımın yoğun olması herkesin dikkatini çekiyor.

Politik çalışmalar için yabancılar meclisi seçimlerini organize ediyoruz.

Gene en aktif olanlar işçiler ve aileleri.

Bireysel çalışmadan daha da örgütlü bir yapı ortaya çıkıyor ve şimdi yapılan çalışmaların temeli, bir anlamda  günümüzde emekli olan ve bir bölümünü kaybettiğimiz birinci kuşağın „misafir işçileri“ tarafından atılıyor.

Ufak bir şehir olması, göçmenlerin sosyal çalışmaya aktif katılımı, yapılan çalışmaların etkin olmasını beraberinde getiriyor.

Fabrikaların kapanması, işsizlik sorununu gündeme taşıyor.

Hazırlanan sosyal planları, sendikalar ile birlikte anlatıyor ve insanlarımızın mümkün olduğu kadar iyi şartlarla geleceklerini planlamalarını sağlamaya çalışıyoruz.

Kolay olmuyor, işsizlik ile birlikte ailevi sorunlar, kişisel problemler, hastalıklar ön plana çıkmaya başlıyor.

Yıllarca ağır işlerde çalışan ve çalıştıkları işyerlerinde asbest yutmak zorunda kalan işçiler, ciddi sağlık sorunları ile boğuşur olmuşlardı.

Yoğun yapılan danışma hizmetinden dolayı sanırsam Bendorf’da tanımadığım aile kalmamıştı.

Bu elbette sevindiriciydi ama aynı zamanda büyük de bir sorumluluğu da beraberinde getiriyordu.

Geriye dönüp baktığımda hayatımın ne kadar değiştiğini ve olaylara bakış açımdaki farklılıkları görüyorum.

Tüm bu koşturmaca içinde kalıcı ve sağlam dostluklarım oluştu.

Türkiye’nin sentezini yakından görme ve bire bir yaşama imkânım oldu.

Alman toplumunu yakından tanıdım.

Aynı zamanda güvenin ve  ne anlama geldiğini de öğrendim.

Umutsuzluğa kapıldığım dönemlerde, içinden geldikleri topluma birşeyler verebilmek için biz de varız diyen insanları tanıdım.

Atılan çığlıklar, çığlıklara yanıt vermeye çalışanlar.

Süreklilik güzeldir ve de gereklidir.

Yaşar Amca nezdinde  Bendorf`da ki “tüm misafir işçilere” SAYGIYLA.

Exit mobile version