Site icon DieHaber.Com

YİRMİ BEŞ YIL (2)

Hüseyin Ocar

15.06.1987  işe başlama tarihim.

Andernach-Neuwied ve Bendorf çalışma alanlarım. Ren Nehri’nin iki yakası.

Elimde çantam, çantanın içinde yasalar, kitaplar, notlar, dilekçeler, sözlükler dolaşıyorum.

Danışmada ne söyleyeceğime çok dikkat etmem gerekiyor. Yanlış ya da eksik bilginin sorumluğu oldukça ağır olabilir.

İki yıl boyunca kurum içi yapılan seminerlere, yoğun katılıyorum.

Ayda bir hafta, Köln`de seminerdeyim.

Zor oluyor ama oluyor.

Haftada  iki defa Neuwied`de AWO bürosunda danışma yapıyorum. 

Danışma çok yoğun.

İnsanlar günlük yaşamda karşılaştıkları bütün sorunlarla danışmaya geliyorlar.

İşsizlik, sosyal yardım, aile içi şiddet, yabancılar yasası ile ilgili sorunlar, vatandaşlık, sağlık sorunları, iş yerindeki sorunlar, komşular arası sorunlar, Almanca öğrenimi, okul ve mesleki sorunlar, emeklilik, kişisel sorunlar, tercümeler, askerlik, kısaca ve abartısız her şey.

Danışmanın yanı sıra ilişki ağını oluşturmaya çalışıyorum.

İşe sıfırdan başlamanın dezavantajları var elbette, ama ben bunu daha çok avantaj olarak değerlendiriyorum.

O dönemde Neuwied’de, çalışmalarından haberdar olduğum Türk-Alman Dostluk Cemiyeti ile ilişkiye geçerek, yönetim kurulu üyesi bir arkadaşla ile tanışmak için randevu ayarlıyoruz.

Bir çocuğu ziyarete gideceğiz diyerek eşimi de alıp evine gidiyoruz.

Çocuk dediğim, evli-barklı üç çocuk sahibi  genç bir arkadaş.

Kurulan bu ilişki  süreç içinde dostluğa dönüşüyor.

Yabancılar meclisi ile birlikte sosyal etkinlikleri organize  ederken, politik arenada  da etkin çalışmalar yapıyoruz.

Danışma oldukça yoğun. Ufak bir bürom var, elektrikli daktilom ve telefon.

Arkadaşım Wilfried ile oldukça iyi anlaşıyorum.

Zorlandığım yerlerde bana yardımcı oluyor.

Daha önce de belirttiğim gibi içinde yaşadığım toplumu yakından ve derinlemesine tanıma imkânım oluyor. Her ilişki, her danışma, benden aldığı kadar, bana bilgi ve deneyim olarak  da geri dönüyor.

Danışmadayım, çok yoğun bir gün.

Genç bir bey giriyor, karşımdaki sandalyede oturarak, biraz da geriye doğru yaslanıp;

“Hüseyin Bey ben Bendorf’dan geliyorum, oradaki danışman bana yardımcı olmadı.Sizin yardım ettiğinizi duydum, onun için buraya geldim” diyor kendinden emin bir şekilde ve bana gaz verdiğini düşünerek…

Gülüyorum, “Valla  Bendorf’da çalışan da benim” diyorum, bakarak gözlerine. Bozuluyor biraz, işini yaptıktan sonra kaçar adım gidiyor.

Çok yoğun Almanca kursları yapıyoruz, katılım çok fazla. Katılımcıların büyük bir bölümü kadın, diğer sosyal etkinlikler ardından geliyor doğal olarak.

Yardımcı olmaya çalıştığım insanlar teşekkür etmesini biliyorlar, bunu hissettiriyorlar ve bu hoşuma gidiyor.

Ama ben daha çok  tecrübesizim.

Büroma Denizli’li bir bey geliyor. Türkiye’de yaşayan  tek oğlunu getirtecek, bir sürü sorun var. Oldukça zor bir durum. Yoğun bir trafikten sonra gerekli işlemler yapılıyor ve vize alınıyor.

Teşekkür  etmek  için bir kutu baklava ile büroya geliyor. Ben toyluğun verdiği cahillikle, baklavayı red ediyorum. Üzülerek  ve  bozularak geri gidiyor.

Yıllar sonra oğlu büroya gelerek babasını kaybettiklerini söylüyor.

İçim sızlıyor, oğluna ne kadar yanlış davrandığımı ve üzüntümü aktarıyorum.

Konuşuyoruz ve ayrılıyoruz. Üstümden bir yük kalkmış gibi hafiflemiş danışma yaparken, oğlu fıstıklı  baklava ile tekrar geri geliyor, hep birlikte afiyetle yitiyoruz.

Neuwied’de kahveler oldukça fazla. En azından altı-yedi kahve var.

Resmen dernek statüsünde, ama sadece kahve işlevi görüyorlar.

İlişkilerim oldukça iyi. Haydar’ın kahvesine arada sırada uğruyorum.

Bilgilenmek ve bilgileri iletmek için diğer dernekler ve DİTİB Camisi ile birlikte bir iletişim ağı kuruyoruz. İlk defa dernekler bir araya gelerek tanışıyor ve bir platformda görüşmeye başlıyorlar.

Kahvelerde ilk dikkatimi çeken “Bu gün açılış var“ duyuruları.

Her kahvede var, ilk önceleri anlamıyorum, dernek açılışı falan sanıyorum.

Çok sonraları “açılış var“ derken o gün  “oyun“ olduğunu öğreniyorum.

Yabancı gençler ile Alman gençleri arasında şiddete dayanan olaylar yaşanıyor.

Sokak da kavgalar yaygınlaşmaya başlamış.

Alman anne ve babalar büroya gelerek bilgi almaya çalışıyorlar.

Birlikte neler yapabileceğimizi tartışıyoruz. Alman ailelerinin bu girişimi bana çok anlamlı geliyor.

Bir yandan çocukları şiddete maruz kalırken, diğer yandan diyalog arayan ve sorununun nedenlerini araştıran bir yaklaşım.

Darısı bizim başımıza diyorum içimden.

Türk anne ve babaları ile hep birlikte bir toplantı yapıyoruz.

Elli-altmış kişinin katıldığı bir toplantı.

Yargılama yerine, bu durumda taraflar arasındaki diyalogun sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi için yapılabilecekleri tartışıyoruz saatlerce.

Toplantılar sürüyor ve belli bir olgunlaşma döneminden sonra, uzun bir süre Neuwied`de ki çalışmalarda belirleyici bir rol üstlenen, IFK -Internationaler Freundeskreis – Uluslararası Dostluk Grubu“ adı altında bir çalışma grubu kuruyoruz.

Albrecht, Bülent, Cataldo,  Axel, Saniye, Karin, Friedel, Bahadır, Brigitte, Celal, Doris…

Ve hala süren dostluklar…

(Arkadaşım Bülent`in anısına)

Exit mobile version